24 Nisan 2010 Cumartesi

Gerisayım

Ülkemden uzakta dokuzuncu yılımı dolduruyorum. Kızım, 1.5 aylık oğlum, eşim memlekette tatilde. Babamı kaybedişimin ikinci yılı. Çok özlüyorum... Grooveshark'ta Jeff Buckley'in Hallelujah parçası çalıyor. Memlekete döneceğim ve babamın benimle yaptığı gibi, benim de çocuklarımla, evimde, Pazar öğleden sonraları, elde (asla İddaa değil) sadece dört kolon oynanmış Spor Toto kuponu, TRT Radyo-1'den lig maçlarını dinleyeceğim, her Trabzon'a, Antep'e, Adana'ya, Eskişehir'e, Ankara'ya, İzmir'e bağlanıldığında kimin gol attığını merak edeceğim günlerin hayalini kuruyorum. Babam için bir kadeh daha kaldırıyorum, beraber içemediğimiz günlerin hatırına.

13 Nisan 2010 Salı

Kafamız Güzel mi?


Son zamanlarda futbol forumlarında, bloglarda kendilerini Chelsea, Man. United, Liverpool, Real Madrid, Bayern Münih (ulan başka takım mı bulamadınız) taraftarı olarak tanımlayan, bu takımların logolarını avatar olarak seçen tiplerin yorumlarına sıkça rastlamaya başladım. Bakıyorsun adam İstanbul'da, Trakya'da, Anadolu'da yaşıyor. Türk, Kürt, Çerkez, (Laz diyemiyorum zira hakikatten öz Laz olup ta, bakın Karadenizli demiyorum, Trabzonspor dışında bir takımı tutan birini tanıyan varsa hemen bildirsin), Süryani, Arap, Yörük vs. Türkiye'li. E yurtdışından da gelmemiş. Oglum ne ayaksınız lan ? Nerede yetişiyorsunuz siz ? Ananız, babanız ne diyor bu işe ? Ulan hadi Trabzonspor'u, Altay'ı, Göztepe'yi, KSK'yı, MKE Ankaragücü'nü, Gençlerbirliği'ni, Es-Es'i, Adana Demirspor'u, Bursa'yı tutmuyorsunuz, bari üç İstanbul takımından birini tutun. Şu globalizasyon dedikleri şey ne yaman bir şeymiş be...

Profesyonel-amatör farketmez, tüm psikologları, sosyologları, antropologları, vantrologları göreve davet ediyorum. Bir el atıverip bizi aydınlatın, ne iştir bu durum.